21 Aralık 2008 Pazar

Gelibolu Kitap Özeti

ROMANIN ADI : Gelibolu

YAZARIN ADI : Buket Uzuner

YAYINLANDIĞI ŞEHİR : İstanbul

YAYIN TARİHİ : 2001

YAYIN EVİ : Remzi Kitabevi

BASKI SAYISI : 1.baskı - 5000adet basılmıştır.

SAYFA SAYISI : 318

ROMANIN KONUSU : Avustralyalı bir kadının Çanakkale de dedesinin izini sürmesi tüm bu romanın oluşmasına zemin hazırlar.

ANAFİKİR : Savaşlarda insanların savaşı savaşarak yenebileceğini anlatmaktadır.



Önsöz

Buket Uzuner’in Gelibolu adlı romanı üzerinde yaptığımız roman incelemesi ödevinde yer yer belirsizliklere rastlanmaktadır. Yazar zaten romanın önsözünün sonuna iliştirdiği bir notta “ Bu roman bir kurgu romanıdır. Gerçekle benzerlikler olsa olsa bir tesadüftür.” Diyerek kurgudaki eksiklikleri kendine başarıyı tesadüfe bağlayarak mütevazı bir yaklaşım içinde bulunmuştur.
Bu roman Çanakkale Savaşına farklı bir açıdan bakmaktadır. Şimdiye kadar yazılmış bu konudaki en ilginç romanların başında gelmektedir. Çünkü roman, iki farklı ülkede kahraman olan birini konu almaktadır. Bu kurgunun başarısında yazarın iki ülkede yaşamasının (Türkiye-Amerika ) etkisi vardır şüphesiz.
Romanın bir başarısında yöresel ağızların başarılı bir şekilde yansıtmasıdır. Bu farklılık yerel kahramanlarla diğer kahramanların diyaloglarında bariz bir şekilde göze çarpmaktadır.
Romanın sonlarına doğru biz okuyucuları daha da gururlandıran diğer bir olay da Mustafa Kemal ATATÜRK gibi bir lider yetiştirdiğimiz gerçeğidir. Romanın son bölümünde Mustafa Kemal’in Anzaklı askerler ve onların ailelerine hitaben yapmış olduğu ünlü konuşmasına yer verilmiştir.
“Bu memleket toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar, burada bir dost vatanının toprağındasınız, huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını savaşa yollayan analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızda, huzur içindedirler ve huzur içinde uyuyacaklardır. Onlar bu topraklar üzerinde canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.
ATATÜRK,1934
Yukarıdaki hitaptan da anlaşılacağı gibi büyük liderleri büyük millet çıkartmaktadır. Herhalde bizim en büyük sıkıntımız kendimizi diğer milletlere yeteri kadar anlatmaya özen göstermeyişimizdir.



BUKET UZUNER
1955'de Ankara'da doğdu. Hacettepe Üniversitesi’nden (Biyoloji Böl.)mezun oldu. Biyolog olarak gittiği (Norveç) Bergen Üniversitesi'nde mikrobiyel ekoloji ve sosyoloji, (ABD)Michigan Üniversitesi'nde toplum sağlığı konularında yüksek lisans çalışmaları yaptı. (Finlandiya)Tampere Teknik Üniversitesi, Su Teknolojisi Bölümü'nde ve O.D.T.Ü; Çevre Müh. Bölümü’nde araştırmacı olarak çalıştı, ders anlattı.
Buket Uzuner'in hikâye ve yazıları 1977'den itibaren; Varlık, Dönemeç, Türk Dili, Oluşum, Sanat Olayı, Cönk, Gösteri, Gergedan, Argos, Yaşasın Edebiyat gibi edebiyat ve kültür dergilerinde yayımlandı. Rapsodi adlı aylık kadın dergisinde kadın ve gezi sayfaları hazırladı(1989–1992). Akademik yaşamına, tam zamanlı edebiyatçı olmak kararıyla son veren Buket Uzuner, bu kararını ekonomik olarak desteklemek için sinema, reklâm, turizm ve yabancı dil sektörlerinde çalıştı. Avrupa, Amerika ve Kuzey Afrika'nın 'kuzey'ine yayılan bir coğrafyada gezgin, öğrenci ve araştırmacı olarak yaşadı, aylarca süren tren ve saatlerce süren uçak yolculuklarını gerçekleştirebilmek için yasadığı ülkelerde garsonluk, çocuk bakıcılığı, çevirmenlik ve asçılık yaptı.
Yurtiçi ve yurtdışında (The Word & I; Books from Abroad; December1992) övgü ve yergi dolu eleştirilerle karşılanan ikinci romanı Balık İzlerinin Sesi(BIS) ile 1993 Yunus Nadi Roman ödülleri'nden birini alan Buket Uzuner'in sonraki romanı Kumral Ada~Mavi Tuna 19 ayda 26 baskı yaparak Türkiye'de en çok okunan ve tartışılan edebiyat ürünlerinden biri olmuştur. Kumral Ada~ Mavi Tuna 1998 İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Roman Ödülü 'ne değer bulunmuştur.
Buket Uzuner, Türkiye P.E.N Yazarlar Derneği, T.Y.S. Edebiyatçılar Derneği ve TWUC üyesi, Balkan Dekameronu ve Gezginler Kulübü'nün de kurucu üyesidir. 1993–95 dönemi Türkiye P.E.N Yazarlar Derneği yönetim kurulunda görev alan yazar, 1995'de TRT İstanbul Televizyonu'nun hazırladığı Gündemde Sanat Var programının edebiyat danışmanlığı ve Remzi Kitapevi yabancı edebi biyografiler editörlüğü yapmıştır. Yazar 1993 yılında İngiliz Kültür derneği'nin(The British Council) davetlisi olarak Cambridge Edebiyat Konferansı'na, 1994 yılında Duisburg Kütüphanesi'nin davetlisi olarak kuzey-batı Almanya edebiyat turnesine katılmıştır. Buket Uzuner 1996 yılında 3 aylık bir bursla Iowa Üniversitesi'nin (ABD) düzenlediği Uluslararası Yazarlar Programına (IWP) katılmış ve bu üniversite'nin onur üyesi olarak ödüllendirilmiştir. Buket Uzuner, Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. Kuruluş Yılı kapsamında Sabah tarafından Türk Basını, üniversiteleri, meslek kuruluşları ve 87 il valiliklerinden oluşturulan jürinin oylarıyla 'Cumhuriyetin 75 Basarîli Kadını'ndan biri olarak seçilmiştir. Sabah Gazetesi'nde 8 ay süreyle(1999) 'Yeryüzü Portreleri' adlı köşe yazıları yayımlayan Buket Uzuner, çalışmalarını 1 yıl (1998–1999) 'konuk yazar' olarak bulunduğu New York'ta sürdürmüştür.
Gezi (National Geographic-Traveller Turkey) dergisine 2 yıl(1997–1999) süreyle 'sokak portreleri' hazırlayan yazar, New York'ta yaşadığı süre içinde Cumhuriyet Gazetesi'ne Pazar yazılarına yazmıştır.
ESERLERİ
Romanları:
 İki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri 1991
 Balık İzlerinin Sesi 1993
 Kumral Ada- Mavi Tuna 1997
 Gelibolu 2001
Hikâyeleri:
 Benim Adım Mayıs 1986
 Ayın En Çıplak Günü 1988
 Güneş Yiyen Çingene 1989
 Karayel Hüznü 1993
 Şairler Şehri 1994
 Şiirin Kız Kardeşi Öykü
Gezileri:
 Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları 1989
 Şehir Romantiğinin Günlüğü 1998
 New York Seyir Defteri 2000



ÖZET
GELİBOLU
(Uzun-Beyaz-Bulut)
2000 yılının mart ayında Yeni Zelanda’dan gelen genç bir kadın Çanakkale Savaşında kaybolmuş dedesini bulmak için Çanakkale Milli Parkına gelir. Çanakkale’nin Ece Yaylası köyüne gelerek önemli bir açıklama yapacağını söyler. Gazi Alican Çavuş isimli Çanakkale gazisinin kendi dedesi EL-yi John Taylor olduğunu söyler. Bölge halkı tarafından çok sevilmiş olan Alican Çavuş Çanakkale Savaşı’ndan sağ ve sağlam dönen tek kişidir. Savaşta kahramanlıklar göstermiş, İngilizlerin elinde tutsak kalmış, türlü işkencelere maruz kalmasına rağmen sır vermemiş, bir yolunu bularak da kaçmıştır. Köye geri geldikten sonra da köyün gelişmesi için çok çalışmıştır. Bütün bunlar onun bölge halkınca bir kahraman olarak görülmesine sebep olmuştur.
Kardeşini aramak için cephe hattının gerisine geçen Meryem tarafından bulunarak köye getirilen askerle Meryem evlenir. Meryem bulduğu askere Alican dediği için bu adla anılır. Meryem ile Alican Çavuşun üç çocuğu olur. Alican Çavuş’u herkesten hatta kendi çocuklarından özellikle de Beyaz’dan kıskanan Meryem; bu uğurda kızı Beyaz’ın okumasına da engel olur. Hiç evlenmeyip, babasının yanında kalarak annesinden intikam alan Beyaz da tıpkı babası gibi yöre halkı tarafından çok sevilir.
Ece Yaylası köyüne gelerek Alican Çavuş hakkında konuşan bu kadına önceleri köylüler mesafeli yaklaşırlar. Turist rehberi Mehmet’le köylüler Viki’yi Beyaz Hala’nın yanına götürürler. Yeni Zelandalı kadın, kendi büyük dedesi olduğunu iddia ettiği Türk gazisinin yaşayan tek çocuğu, yaşlı kızının (Beyaz Hala) evine misafir edilmiştir. Gelibolu'da bilgeliği, deneyimleri ve babasına duyulan saygı nedeniyle çok sevilen yaşlı köylü kadın, babasının Çanakkale savaşı sırasında yazdığı mektupları, yabancı genç kadına verir. Genç kadın da kendi büyük dedesinin aynı tarihlerde, aynı yerden evine yazdığı mektupları yanında getirmiştir.
Yaşlı köylü kadının İstanbul'da yaşayan avukat torunu Ali Osman, büyük ninesini ziyaret için Gelibolu'ya gelince, yabancı kadın uzak akrabası olduğuna inandığı bu genç adamın tarihi yeniden okumak, yeniden yorumlamak tezleriyle, karizmatik albenisi arasında sıkışır, bocalar. Aralarındaki duygusal gerilim, her ikisinin de büyük dedelerinin aynı savaşta birbirlerine karşı savaşan iki düşman asker mi, yoksa bir Türk askerinin şehit olmadan önce tesadüfen kurtardığı, aklını kaçırmış bir Anzak askeri mi olduğu sorusuna yoğunlaşmalarını güçleştirir. İki gencin büyük dedelerinin izlerini sürerken yaşadıkları aşk, romanın can alıcı gizemini çözmekte beklenmedik açılımlar yaratır. Ve geldikleri noktada evrensel bir soruyla karşılaşırlar: Eğer aynı adam aynı savaşta iki düşman ülkede savaş kahramanı olmuşsa, 21. yy insanlığı bunu kabul edebilecek kadar gelişmiş midir? Yoksa bazı sırlar sonsuza dek korunmalı mıdır?
“Alistair John Taylor büyük umutla katıldığı savaşın ilk ve son durağı olan Çanakkale Savaşı’nda bir tabur askerin kaybolmasına sebep olan uzun ve beyaz bir buluttan kaçarken Türk cephesinin gerisine geçer. Tam vurulacakken ayağına takılan yaralı bir Türk askerinin sayesinde vurulmaktan son anda kurtulur. İki gün boyunca ekmeğini ve suyunu paylaştığı bu Türk askeriyle dost olur. Adının Ali Osman olduğunu öğrendiği bu Türk askerinin ölümüyle şoka giren bu Anzaklı asker daha sonra cesedi gömer. Mezar başında garip sesler çıkararak ağlayan bu asker Meryem tarafından bulunur. Meryem ilk görüşte âşık olduğu bu Anzak askerini köye getirir, onun savaştan kurtulan bir Türk askeri olduğunu söyler. Daha sonra bu savaş gazisiyle evlenir.” Beyaz Hala tarafından Viki’ye anlatılan bu olay Viki’yi derinden etkiler. Çünkü Viki ile Beyaz Hala akrabadır. Viki birkaç gün hasta yatar.
Kahraman bir Türk askerinin aslında Yeni Zelandalı bir asker olduğu haberi çabucak yayılarak uluslararası boyuta taşınır. Köy adeta basın mensupları tarafından işgal edilir. Konu televizyonlarda enine boyuna tartışılır.
Beyaz Hala’nın isteğiyle İstanbul’dan gelen Bulut kardeşinin avukat torunu bir basın açıklaması yapacaklarını duyurur. Basın açıklamasına Beyaz Hala, Viki, Avukat Ali Osman Taylar ve köy muhtar katılır. Açıklamada Viki olayı yanlış anladığını, Alican Çavuşun kendi dedesi Alistor John Taylor olmadığını, olayların bu hale gelmesinden derin bir üzüntü duyduğunu söyler. Beyaz Hala da babasının bir savaş kahramanı gazi olduğunu, ölmüş insanlara saygı duyulması gerektiğini söyler. Derin bir hayal kırıklığına uğramış olan basın mensupları bu gelişmeler üzerine bölgeyi terk ederler.
Bu gelişmeler sırasında Viki ile Ali Osman Taylar arasınsa duygusal bir yakınlık oluşmaya başlar. Birlikte Arı burnu-Anzak Koyu’na giderek Anzak anma törenine katılırlar. Daha sonra Ali Osman Viki’ye Mülazım Ali Osman Bey ile Gazi Alican Çavuş’un mezarlarını gösterir.

ROMAN İÇERİĞİNİN İNCELEMESİ

1. Şahıs Kadrosu:
Viki (Victoria) : Romandaki bütün olaylar onun etrafında geçmektedir. Çünkü roman onun kafasındaki soru işaretlerinin çözümü üzerinde kurulmuştur. Viki Yeni Zelanda’dan dedesinin izini sürmek için gelmiştir. Uzun boylu, sarışın, mavi gözlü ve çok güzel bir kadındır. Dedesinin rüyalarına girerek kendi izini bulmasını istemesi üzerine Gelibolu’ya gelmiştir.
Beyaz Hala: Romanda Beyaz Hala ideal bir bilge kadın motifinde verilmiştir. Kendisi de ismi gibi bembeyazdır. Çocukluğundan beri güzelliği ile dikkatleri üzerine toplamıştır. Kendisi son derece soğukkanlıdır; ama çevresindeki insanlar üzerinde korkutucu bir otorite kurmuştur. Eserde yerel dili en iyi yansıtan (özellikle “marı” sözünü çok kullanmaktadır.) odur. Kendisi çok zekidir.
Alican Çavuş: Uzun boylu, sarışın, mavi gözlü ve çok yakışıklıdır. Savaştan döndükten sora ani titreme nöbetleri, kısa süreli kısmi felçler, hafıza kaybı, dil tutulmaları, şiddetli baş ağrıları, gündüz kâbusları ve uykusuzluk gibi rahatsızlıklarla baş etmek zorunda kalır. Kendisi Yeni Zelandalı olduğu halde Gelibolu’ya yerleştikten sonra turistlerden özellikle kaçar onlarla İngilizce konuşmazdı. Ama çocuklarına yabancı dili kendisi öğretmiştir.
Meryem: Fiziksel olarak pek güzel değildir. Kendisi erkek gibi büyümüştür. Romanda Meryem’in aşkı çarpıcı bir şekilde dile getirilmiştir. Bu da romana farklı bir hana katmıştır. Kendisini kocasına adamıştır.
Teğmen Ali Osman Bey: İyi bir eğitim almıştır. Her Türk genci gibi vatani görevini yapmaktan onur duyan bir gençtir. Romanda özellikle mektuplarıyla yer almaktadır.
Avukat Ali Osman: Romana sonradan dahil olmuştur, avukattır. Uzun boylu, siyah saçlı ve kahverengi gözlüdür. Romanın sonunda Viki ile yakınlaşması eseri tek düzelikten kurtarmıştır.
Diğer Şahıslar Şunlardır: Uzun, Bulut, Mehmet(turist rehberi), Semahat Hanım, Salih ve Köy Muhtarı

2. Mekân:
Romanda savaş Arı burnu (Anzak Koyu)’nda; diğer olaylar Eceyaylası Köyü’nde, İstanbul’da ve Eceabat’ta geçmektedir.

3. Zaman:
Romanda olayların geçtiği zaman olarak iki farklı zaman görülmektedir. Birincisi Çanakkale Savaşı yıllar; diğeri 2000 yılının mart ayından sonraki üç haftadır.

4. Dil ve Anlatım Özellikleri:
Romanın akıcı bir dili vardır. Köylülerin konuşmalarında özellikle de Beyaz Hala’nın konuşmasında bölgesel dile yer verilmiştir. Roman üçüncü tekil şahıs ağzıyla yazılmıştır. Mektupların yer aldığı bölümlerde ise birinci tekil şahıs ağzı hâkimdir. Yazarın kadın olmasından dolayı kadın karakterlerin hisleri erkek karakterlere göre daha iyi yansıtılmıştı.


ELEŞTİRİ:

Roman Çanakkale Savaşı için yazılmış kitapların en ilgi çekicilerinden birisidir. Kahraman düşmanım söylemine uygun düşen bir yaklaşımı bulunmaktadır. Eser, kendi ölümüyle arkadaşının hem de düşman milletten olan arkadaşının yaşaması için bir Türk askerinin göstermiş olduğu özverinin en güzel örneğidir.
Roman ilerledikçe okuru da; bir dedektif gibi katılacağı iz sürme serüveni, tez-antitez ekseninde milliyetçilik, emperyalizm gibi konular üzerinde cesur ve farklı bir yolculuğa çıkarken, eser aynı zamanda, sekiz buçuk ayda 500.000 genç insan hayatının yok olduğu, Türk ve dünya tarihi açısından çok önemli sonuçlara neden olan Çanakkale Savaşları'nın insani ayrıntıları da gün yüzüne çıkmaktadır.
Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu, Türk Tarihi'nin en önemli zaferlerinden Çanakkale Savaşları'na, iki binli yılların bilinciyle ve uluslarası tezleri de ciddiye alarak bakan, epik bir roman. Tarihin ve savaşların insani ayrıntılar bilinmeden anlaşılamayacağının derinlikli, lirik ve edebi bir kanıtı.
Eserde mektuplar önemli bir yer tutmaktadır. Gerek Ali Osman Bey’in gerekse Alistor John Taylor’un ailelerine yazdıkları mektuplar romanı hem daha çekici hale getiriyor hem de romana farklı bir özellik kazandırıyor. Mektuplarda farklı kültür çevrelerinde yetişmiş olan iki gencin hayalleri, geleceğe dair planları, önceleri bir oyun gibi görülen savaşın ürküten yanları çarpıcı bir şekilde dile getirilmiştir.
Romanda işgal altındaki yıllarında İstanbul’un içler acısı haline de yer verilmiştir. İşgal hem de bir Anzak askerinin hisleriyle dile getirilmiştir. İstanbul’daki işgal kuvvetlerinin yapmış oldukları eziyetleri gören Alistor John Taylor ilk defa kendini Alican Çavuş gibi hissetmeye başlıyor.
Romanın sonlarına doğru biz okuyucuları daha da gururlandıran diğer bir olay da Mustafa Kemal ATATÜRK gibi bir lider yetiştirdiğimiz gerçeğidir. Romanın son bölümünde Mustafa Kemal’in Anzaklı askerler ve onların ailelerine hitaben yapmış olduğu ünlü konuşmasına yer verilmiştir.
“Bu memleket toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar, burada bir dost vatanının toprağındasınız, huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını savaşa yollayan analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızda, huzur içindedirler ve huzur içinde uyuyacaklardır. Onlar bu topraklar üzerinde canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.
ATATÜRK,1934
Yukarıdaki hitaptan da anlaşılacağı gibi büyük liderleri büyük millet çıkartmaktadır. Herhalde bizim en büyük sıkıntımız kendimizi diğer milletlere yeteri kadar anlatmaya özen göstermeyişimizdir.
Romanda dikkati çeken diğer bir özellik de yazarın, eserin bazı bölümlerinde bilgi vermesidir. Yazar söylemek istediği veya karşı olduğu düşünceleri roman kahramanları aracılığıyla okuyucuya sunmaktadır. Beyaz Hala, Gelibolu ve İstanbul bülbüllerinden bahsederken Divan Edebiyatı mazmunlarından olan gül ile bülbül olayına telmih yapmaktadır.
Buket Uzuner eserin önsözünde “Bu kitap bir kurgu çalışmasıdır. Gerçekle benzerlikler olsa bile bunlar bir tesadüftür.” diyerek; içinde tarihi gerçekler olsa bile romanın tarih kitaplarından ayrılan yönüne işaret etmiştir.


SONUÇ:

Uzun Beyaz Bulut adı?
Yeni Zelanda'nın ilk sahibi olan yerliler, yani Maoriler adalardan oluşan ülkelerine kendi dillerinde Aotearoa yani Uzun beyaz Bulut adını takmışlar. Sonra malum İngilizler, İskoçlar ve İrlandalılar buraya gelmiş ve adanın adını Yeni Zelanda diye değiştirmişler. Romanın kahramanlarından biri Yeni Zelanda asıllı bir Anzak asker. İşte romanın adı UZUN BEYAZ BULUT-GELİBOLU bu anlamda bir siyasi şifredir. Okur, roman geliştikçe bir dedektif gibi bu şifreyi çözecek (belki de çözemeyecek). Yani aslında bir polisiye roman olmayan bu romanın okuru zaman zaman bir dedektif rolüne girebilecektir (Bence kaçınılmaz olarak).

Ben bu konuştuklarımızı unutup, bir roman okumanın yolculuğuna çıkmasını arzu ediyorum. Bu bir romandır ve bence bir roman, romanlığını bilmeli, okura herşeyden önce bir edebiyat keyfi vermeli, okuma lezzeti tattırmalıdır. Hem de hiç elinden düşürtmeden, kendini okutmalıdır. Yoksa bu tarihi bilgi ve yorumları çalışan herkes edinecektir. Kitaplar, ansiklopediler ve internet isteyen herkese açık. Oysa bir romancı belge ve bilginin çok üstüne çıkabilmelidir.

Roman gerçeğe tamamen aykırı hatta çok çılgın görünen bir öykü üzerine kurulu: Aynı adam aynı savaşta iki düşman ülkede kahraman olabilir mi? Olamaz, değil mi? Peki ya olursa... Ben de klasik bir yanıt vereceğim bu sorunuza: Bu roman bir kurgu çalışmasıdır. Gerçekle benzerlikler olsa olsa tesadüftür.


SEN OLSAYDN ROMANI NASIL BİTRİRDİN :

Edebi eserler sanat eserleridir, bu yüzden bu edebi eserin yazarı yani bu eseri oluşturan sanatçı romanı bitirilebilecek en güzel şekilde bitirmiştir. Burada okurun romanı başarılı veya başarısız olarak niteleme tasarrufu yoktur. Zaten Gelibolu romanı, roman eleştirmenlerinin gerek internetteki gerekse medyadaki değerlendirmeleri doğrultusunda başarılı bir roman olarak kabul edilmiştir.

Yanlınca bizim ekleyebileceğimiz bu denli büyük bir savaşın romanında savaştan enstantanelere biraz daha yer verilerek o hava teneffüs ettirilebilirdi.

Ali Osman’ın ailesinin John’a karşı tutumu bir anda onu benimsemeleri, John’un da ülkesinden kutlamalar için gelenlere katılmaması ya da ülkesinde bırakarak geldiği her şeyi bir anda silmesi mantık kuralları içinde düşünüldüğünde zor kabullenilecek olaylardır ancak yukarıda belirttiğimiz gibi yazar bunu böyle uygun görmüştür. Bu yüzden bizde böylece kabulleniyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
Sayac Ekle