31 Aralık 2008 Çarşamba

State of War - James Risen PDT®

Başkan George W. Bush, telefonu öfkeyle kapatarak babası eski başkan George Herbert Walker’la aralarındaki gergin konuşmaya son verdi. Yıl 2003’tü. Amerika’nın kırkbirinci ile kırküçüncü başkanları arasındaki münakaşa, baba ile oğul arasında uzun süredir devam eden sürtüşmenin doruk noktasıydı. Baba Bush oğlunun yönetim tarzından memnuniyetsizliğini dile getiriyordu. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve yandaşı yeni muhafazakar (neo-convervative veya kısaca neo-con) ideologların dış politikayı etkilemelerine izin verdiği ve Dışişleri Bakanı Colin Powell gibi ılımlıların tavsiyelerini kulak arkası ettiği için oğluna kızıyordu. Başka bir deyişle, George Bush’un kendi babası halkın endişelerini paylaşıyordu.

Baba-oğul münakaşası, başkan Bush’un Amerikan dış politikasının merkezci geleneklerinden ne kadar saptığının bir göstergesiydi. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dış politika ve milli güvenlik, Amerika Başkanlarının tedbirli pragmatizmle yaklaştığı alanlar olmuştu. Savaş ve barış meselelerinde hem liberal Demokratlar, hem de muhafazakar Cumhuriyetçiler, politik veya ideolojik nedenlerle ani ve hesapkitapsız eylemlerin ne kadar tehlikeli olabileceğinin farkındaydılar. Amerika’nın dünyadaki konumuna ilişkin katı tutumlarıyla tanınan Reagan ve Kennedy bile Amerikan askerlerine zarar verecek bir eyleme kalkışmadan önce sükunetle ve enine boyuna konunun muhasebesini yaparlardı.

Baba Bush bu gelenekle büyümüş ve başkan olarak da benimsemişti. 1991’de Irak Savaşı’nı başlatması ancak Irak Kuveyt’e girdikten ve uluslararası koalisyonun geniş desteğini sağladıktan sonra olmuştu. Savaşın tek amacı olan Kuveyt’in kurtarılmasını takiben Amerikan askerlerini durdurmuş, Saddam’ı devirmek üzere Bağdat’a yürümemişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
Sayac Ekle